Yeni Yıl Bulmacaları: 12 Üzüm ve Terör Açılımı
Bahçeli "Ne Yapmak İstemektedir" Sorusuna Aranan Yanıtlar
Bu 12 üzüm işini Öcalan çıkarmış olabilir…
Malum, 2025’e girerken memleketli, bir ritüele sarıldı. Buna göre 31 Aralık’ta gece yarısı masanın altına giriyor ve önümüzdeki yılın her bir ayı için bir tane üzümü yiyip, birer de dilek tutuveriyorsunuz.
Bu pratiğin kökleri ta 19. yüzyıl İspanya’sına gidiyormuş. Geç olsa da güç olmadı, 2 yüzyıl ve bir çeyrek sonra bu mucizeden biz de nasiplendik. Fakat neden bunca zaman değil de şimdi gündemimize girdi bu ritüel, orası meçhul. Ondan diyorum, acaba mı?
Hoş, terörist başı, 2,5 ay öncesine kadar fiilen görüşme kısıtına tabiydi. Her kim olursa olsun ziyaretçi kabulüne izin verilmiyordu. Yani bu totemin sırlarını keşfetmiş olsa bile, bu bilgi adada kalır, Bursa’ya dahi geçemezdi. Belki bir gardiyan…
Neyse, işi çok da sulandırmayalım. Fakat hayret etmemek elde değil. Şurada evvelki yaz, Devlet Bahçeli, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı seçimi kazanırsa “İmralı canisinin” serbest bırakılacağını vahim bir tehdit olarak ortaya koyuyordu. Oysa şimdi, terörist başının İmralı’dan çıkarılması ve hatta TBMM’de konuşması için canhıraş bir gayret içinde. MHP lideri, Öcalan’ın yediği bir üzümün efsunu altında olamayacağına göre, bu çarkın akla uygun bir sebebi olmalı. İşte bu alanda da rivayet muhtelif…
O halde gelin, Bahçeli’nin (ve tabi Cumhur İttifakı’nın) akla ziyan bu politikasına fikir dünyamızda nasıl akıl erdiriliyor, buna bakalım ve hangi açıklama satın almaya değer ona karar verelim.
Devlet Aklı
Gündemin ana maddesi terör açılımı olunca, iktidar tarafındaki bu politika değişikliğinin olası sebeplerine dair çokça yazıldı çizildi. Bana göre, bu önermeleri iki grup altında toplamak mümkün. Bir tarafta dış siyasetteki gelişmelerin zorladığı, ince elenip sık dokunmuş bir plan olduğunu ileri sürenler duruyor. Öte yanda ise bunun kısır bir iç siyaset malzemesinden ibaret olduğunu savunanlar…
İlk açıklamayı ekseriyetle “Aktrol” taifesi sattığı için, insanın alası gelmiyor. Çok kereler bu anlatı, Devlet Bahçeli’nin devlet aklını temsil ettiği, yarı kutsal bir siyasi olarak vatanın ali çıkarlarını gözettiği gibi beylik propaganda ifadelerine bulanıyor. Neyse ki fikir jimnastiği için bir yarar sağlayacak şekilde, muhalif cenahtan da bu yolda kafa yoranlar var.
Bu minvaldeki derli toplu değerlendirmeleri özetlemek gerekirse: İktidar, güvenlik bürokrasisi marifetiyle, bir süredir Orta Doğu’daki mevcut ve beklenen kırılmaları yakından takip ediyor. Bunun başında İsrail’in Gazze işgali geliyor. Tam da bu dönem, Erdoğan ve Bahçeli’den “iç cepheyi tahkim etmemiz gerektiğini” ve “iç barışın” acil bir sorun olduğunu dinliyoruz. Bu anlatıya göre, iktidar mahfilleri bu sözleri sarf ederken, Suriye’deki rejim değişikliğinin eli kulağında olduğunu biliyor. Esad ve Baas rejiminin devrilmesi ve Türkiye’ye yakın gözüken HTŞ isimli (terör) örgütünün gücü ele geçirmesiyle birlikte, bu iç barış söylemine hepten ağırlık veriliyor.
Devamla, iktidar Suriye’de federatif bir yapı kurulmasını ve ülkenin kuzeyinde bir yarı bağımsız Kürt bölgesinin baş göstermesini kuvvetli bir ihtimal olarak değerlendiriyor. Bu riskin gerçekleşmesi durumunda Türkiye, silahlı mücadele içinde olduğu YPG/PYD (ya da Zafer Partisi’nin söylemi ile “PKK-istan”) ile bir nevi komşu oluyor. Bu durumda Türkiye’nin önünde iki seçenek beliriyor: savaş ya da barış. Savaşın bin bir maliyetini dikkate alarak, Türkiye, müstakbel Kuzey Suriye Kürt yönetimi ile tıpkı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile olduğu gibi mutedil bir ilişki kurmanın arayışı içinde olmayı tercih ediyor. Ve bu sebepten dolayı, daha 1999’da “devletinin emrinde” (!) olduğunu ilan etmiş terörist başını kullanarak, bölücü terör örgütünün feshini ve Kuzey Suriye Kürtlerinin Türkiye’ye karşı silah doğrultmamasını sağlamayı amaçlayan bir devlet politikası karşımıza çıkıyor.
Seçim Açmazı
Diğer anlatı ise daha tanıdık. 2023’te güç bela %50 + 1’i bulan Erdoğan’ın AKP’si 2024 yerel seçimlerinde kuruluşundan beri ilk kez Türkiye’nin ikinci partisi oldu. Takip eden anketlerde CHP, AKP’yi kıl payı da olsa geçer görünüyor. “Cumhurbaşkanı’nın tensipleri” ve Mehmet Şimşek’in gözetiminde uygulanan kemer sıkma (ve sıkarken de yoksulu ve emekçiyi boğma) politikaları seçmende huzursuzluk yaratmaya devam ederken, kamu harcamaları ve ihtiyaç duyulan dış yatırımı kaçıran uygulamalar olduğu gibi devam ediyor. Tabi tüm bunların üstünde bir de seçim tarihi sorunu var. CHP’nin teklifini kabul edip 2025’te erken seçime razı mı olmalı yoksa iki dönem engeline takılıp bayrağı bir başkasına mı devretmeli…
Hal böyleyken, bu açmazı çözmek için Cumhur İttifakı yüzünü Kürtlere dönüyor. Kürt siyasi hareketinden beklenen destek, anayasayı değişikliğinin önünü açıp Erdoğan’a sınırsız dönem veyahut tek turlu / en çok oyu alanın kazandığı bir seçime girme imkanı tanımak olabileceği gibi, önümüzdeki genel seçimlerde Kürtlerin muhalefetten yana oy kullanmasının önüne geçmek de olabilir.
Hangisini Satın Almalı?
Kabul etmeli ki dış siyaset anlatısı daha cafcaflı. İşin içinde Büyük Orta Doğu planı gibi ilgi çekici iddialar, gizlice dönen dolaplar vesaire olunca Kurtlar Vadisi izleyicisi çekiliyor. Fakat bu izahatta yanıta muhtaç birçok soru var:
Kuzey Irak’la tesis edilen ilişkide terörist başına gerek yokken, Kuzey Suriye için neden bu gereklilik var?
25 yıldır bölücü terör örgütü ile irtibatı bulunmayan bir zatın yapacağı fesih çağrısı, örgütü ve örgüt arkasındaki küresel oyuncuları ne kadar bağlar?
Hiçbir toplumsal / kültürel / siyasi talep konuşulmadan, tek bir kişinin serbestliği üzerinden Kürt sorunu nasıl çözülür?
İç politikayı temel alan bildik açıklama ise tecrübe ile sabit. Cumhur İttifakı’nın seçim kazanmak uğruna, geçmişte prensip diye tuttuğu çizgileri bir çırpıda terk ettiğine defalarca şahit olduk. Terör ve Kürt sorunu da buna birçok kez dahil oldu. Öcalan’ın kardeşinin TRT’ye çıkarılması, terörist başından mektup getirilmesi ve yerel seçimlerde Kürtlere “tarafsızlık” çağrısı yapması daha hatırada taze örnekler.
Ezcümle, önümüzde zor bir bulmaca var gibi dursa da akla ilk gelen / en bariz görünen yanıta ağırlık vermek ve politikaları buna göre şekillendirmek kanaatimce en makul yaklaşım olarak öne çıkıyor. Bunu yaparken, terör açılımının bir bölgesel güvenlik boyutu olabileceği de muhakkak ıskalanmamalı. Fakat bu açılımı yürüten aktörleri harekete geçiren başat güdünün, koltuklarında kalmak gayreti olduğunu kabul etmeli.
***
Ben yeni yıl gecesi üzüm ritüelini kaçırdım. Fakat, hepimiz gibi, memlekete dair dilekler baki. Yeni yılda, dahili ve harici bedhahlarla mücadele etmek için tüm yurtseverlere azim, sabır ve güç diliyorum…