İki bayram arasına bir düğünü bile sıkıştırmayan ahalimiz, koca memleketin “normalleşmesini” bu araya sığdırmaya çalıştı iyi mi…
Hatırlayacaksınız, her şey 31 Mart yerel seçimlerinde, sandıktan büyük bir sürpriz çıkmasıyla başladı. Trakya ve Ege’den İç Anadolu’ya uzanan “Kırmızı Dalga”, Kilis gibi Cumhuriyet tarihinde ilk kez CHP’ye emanet edilen belediyeler ve seçimin yıldız isimleri Yavaş ile İmamoğlu’nun %50’yi aşkın oy desteği ile iktidarlarını sürdürmesi, elbet bir değişimin habercisiydi.
Biz daha ne olup bitti anlamaya çalışırken, hop, bayramlıkları giydik. Seçimden birinci parti çıkan CHP’nin genel başkanı Özel, bayram tebrik etmek bize düşer dedi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradı. İşte bu telefon ile başlayan süreç, ılımlı açıklamalar, ziyaretler, iade-i ziyaretler ile devam etti. Bir taraf bu süreci, son yirmi yılda ekseni kaymış siyasetin “normalleşmesi”, diğer taraf ise müştereken gerilen politik ortamın “yumuşaması“ olarak tarif etti.
Fakat hepi topu iki aylık bu zaman zarfındaki olaylar fikriyat dünyamızda ne fırtınalar kopardı ne! “Erdoğan yine rakibini kendi belirliyor“, “Saray’la müzakere değil mücadele edilir“, “vakit kaybetmeden erken seçim için bastırılmalı“, “Gezi hükümlülükleri için bu bir fırsat olabilir“… Tüm bu laf kalabalığının içinde, bana göre bir mutfak acemisinin hatasına memleketçe tekrar düştük. Daha pişmesine çok olan aşı ocaktan alıp kaşıkladık. Aceleyle sofraya oturup yemek iyi mi kötü mü tartışmaya koyulduk.
Madem şimdi bayram hazırlığıydı, trafiğiydi, karmaşayı geride bıraktık, bir soluklanıp daha çok su kaldıracak bu pilavı kendi harına bırakalım. Bu sırada normalleşme tecrübesinden öne çıkanlara ve çıkabileceklere bakalım…
Sembol Fotoğraf
Bir gün bir yüzük, bir gün Ferdi Tayfur’dan bir şarkıyla mesajlarını veren Devlet Bahçeli, siyasette sembollerin ne denli önemli olduğunun göstergesidir. Ve tıpkı simgeler gibi simge fotoğraflar da önemlidir. 11 Haziran 2024 (Salı) günü CHP Genel Merkezi önünde çekilen bu fotoğraf gibi...
Erdoğan’ın 18 yıl sonra CHP’yi ziyaret etmesi, Özel ile bir genel başkan mevkidaşı gibi karşılıklı oturması, daha düne kadar “terör örgütünden medet uman", “koyun verseniz kaybeder“ dediği partinin başkanını meşru muhatap kabul etmesi Türk siyasetinde önemli bir kırılma anına karşılık geliyor. Çok değil, daha bir sene önce, muhalif liderler aynı Genel Merkez’de buluşup, kendilerini dengi bile kabul etmeyen bir otoriter lideri nasıl tahtından edebileceklerini tartışıyorlardı. Liderin tahtı sallandı, ancak düşmedi. Fakat rüzgar öyle bir esti ki, Erdoğan kendi aleyhinde ittifakların kurulduğu karargaha güler yüzle gelip el sıkmak, konuşmak mecburiyetinde kaldı.
Bu kareyi veren akıl, “Türk tarihi sandıkla yazılmamıştır“ diyerek demokrasiyi şart görmeyen, Erdoğan’a siyaset üstü, dini referanslarla bezeli bir kutsiyet atfeden, aslında birer ulusal lig maçı olması gereken seçimleri “milli takıma karşı düşman takım” havasında oynatan akıldan farklı.
Bu kareyi veren akıl, Demirel’in “bulun 226’yı devirin“ veya “6 kere gittim 7 kere geldim“ sözlerinin ardında gizli demokratik olgunluk ve siyaseti bir hayat memat meselesi değil adeta bir oyun olarak görmek tavrı ile daha uyumlu.
İşte tam da bu sebepten Erdoğan/Özel’in CHP’de verdiği bu kare, isabetle, normale dönüşün bir emaresi olarak görüldü.
“Gelinin görümcesinden bir burma bilezik…“



CHP de AKP de kutuplaştırma siyaseti içinde yol almaya alışmış olduğundan olsa gerek, rakiple müzakere nasıl olur, sonrasında nasıl ilerlenir hemen bilemedi. Bu tökezlemeyi en somut olarak, 2 Mayıs’ta AKP Genel Merkezi’ndeki ilk görüşmeden sonra tarafların gündeme gelen konuları, söylenen sözleri bir sır gibi saklamasında gördük. İşin esasına dair tartışacak bir şey olmayınca, basının ve vatandaşın elinde kala kala ziyaretteki hediyeler bahsi kaldı. Efendim, Özel’in hediye ettiği “Cumhuriyet Ateşi“ objesi milli eğitim politikalarında bir dönüşün simgesi mi olacakmış? Yok, bir eczacı olarak Özgür Bey’in mesir macunu hediye etmesi doğru muymuş? Erdoğan’ın armağan ettiği fincan takımı ile çaylar kendilerine verilen hediyelerin altında mı üstünde mi kalmış?
Ülkenin sorunlarına dair tez ve antitezler nedir, bir senteze varılabilir mi meselesi kamuoyuna aksettirilmeyince, televizyoncular canlı yayınlarda sineğin yağını çıkarır gibi bu hediye meselesini deşti de deşti. “Gelinin görümcesinden bir burma bilezik…“ misali karşılıklı hediyeler kulis haberi diye anons edildi. Biz de bu bakakaldığımız şey nedir, şarklılık dedikleri bu mudur diye sorduk, utandık.
Düşe Kalka Yola Devam


Yine de bu kısa süre Türkiye’ye dair söylenegelen “genç bir ülke olma“ vasfını da haklı çıkardı. Zira siyasilerimiz kamuoyundan, fikir önderlerinden gelen tepkileri okudu ve pozisyon değiştirdi. İade-i ziyaret sonrasında her iki partinin sözcüleri de gündemdeki konuları, tarafların talep ve söylemlerini birer basın toplantısı düzenleyerek yurttaşla paylaştı. Birbirlerinin açıklamalarını teyit ettiler yer yer düzelttiler. Bu ufacık kazanım bile, demokrasi tecrübemiz için yapılan, önce tökezleyen sonra toparlayan ve dört nala yoluna devam eden kısrak benzetmesini akla getirdi. Bu normalleşme deneyinden de çıkaracak çok dersler olduğunu gördük.
Bizi Ne Bekliyor?



A. AKP/CHP ortaklığı ile yeni anayasa sürecinin başlaması
B. Yaman ekonomik sorunları beraberce yenmek için bir “milli mutabakat hükumeti” kurulması
C. CHP’nin adaletten ekonomiye birçok alandaki kimi taleplerinin kabul görmesi şeklinde toplumsal kazanımlar
D. “Erdoğan zaman kazanıyor“/ “neden havuz medyası Özel’i parlatılıyor?“ / “hem mücadele hem müzakere eden siyaset“ lakırdısı içinde yuvarlanıp gitmek
Kanımca bu diyalog sürecinden çıkabilecek en hayırlı neticeler Gezi hükümlülerinin yeniden yargılanarak aklanması ve ekonomik programın vatandaş yararına tadil edilmesi olacaktır. Öte yandan gerçekte ne olacağı yönündeki fikrim D şıkkında özetlenmiştir. Kabul etmeliyiz ki, bu sürecin ne getirip ne götüreceğini bir çabuk göremeyeceğiz. Nehrin bu yeni yöne doğru akışını hayra ya da şerre yormak için bir müddet akışı sabırla seyretmeye mecburuz. Belki bu mecburiyet karşısında idrak edebiliriz ki, suyun her bir taşa vuruşuna, yatağı her bir aşındırışına özel bir anlam vermek zorunda değiliz. Tespitlerimizi sonraya saklayabiliriz.
Kuşkusuz Erdoğan’ın bu süreçten muradı; seçmene “sizi duyduk“ mesajı vermek, ekonominin kötü seyri devam ederken karşılaşacağı muhalefeti yumuşatmak ve 2028’e giden yolda yeni bir oyun kurmak için vakit kazanmak.
Diğer taraftan CHP tarafının stratejisi; CHP aleyhindeki kutuplaştırma ve ötekileştirme söylemini azaltarak 31 Mart ile somutlaşan AKP/MHP blokundan kendisine gerçekleşen oy geçişinin zeminini kuvvetlendirmek, mümkünse başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yerel yönetimlerin ket vurulan işlerinden birkaçının önünü açabilmek ve belirli toplumsal sorunlarda ezkaza bazı kazanımlar elde etmek (bkz. 28 Şubat generallerinin affı).
Sözün özü, adına normalleşme/yumuşama denen bu siyasi seyrin neler üreteceğini görmek için temkinle beklememiz gerek. Bu sırada boş duracağız değil elbet. Siyaset ve fikir dünyamızın ve tabi ki sokağın bu zaman içinde demokrasi tecrübemiz namına neler kazanabileceğine bakmak yararlı olabilecektir.
Bir sonraki bayramda oturup tekrar muhasebesini yapmak üzere…