Sporda alışkanlıktır, takımlar ya da bireysel sporcular geçmiş müsabakaları izler, notlar çıkarır ve gelecek oyun planlarını oluştururlar. Kimi zaman rakip seyredilir, kimi zamansa öz performanslar oyunun dışından gözlenir. Burada amaç geçmiş maçtan sadece bir fikir çıkarmaktır. Yoksa her karşılaşma biriciktir. Kopyalanamaz.
Siyaset ve spor arasındaki bin bir benzerlikten biri de bu, geçmişten ders çıkarma pratiğidir. Partiler hem seçimden sonra şapkalarını önlerine koyup sonuçlar üzerine bir değerlendirme yapar. “Seçmenin mesajını alır“ ve ona göre konumlanırlar.
Öte yandan son dönemde memleket siyasetinde “maziden öğrenmeden” çok, ilginç bir “geçmişle hesaplaşma” vakası tecrübe ediyoruz. Akşener, 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki hataları ile amansızca dövüşüyor adeta. Bu kavgayı ufuktaki yerel seçimlere - kendi deyimi ile - “öz başına” girerek veriyor.
Akşener’in siyasi liderlik öyküsüne dair bu yazı dizisini sonlandırırken, hikayenin kahramanının bu kavga ile yarınını nasıl hazırladığına bakalım. Akabinde ise onu süratle akıp gitmekte olan Türkiye politikasının seyrine bırakalım. Ta ki kahraman kalemi tekrar eline alıp kendisine kayda değer bir siyasi önderlik hikayesini yine yeniden yazasıya dek…
Doğru Teşhise Yanlış Tedavi
Teşhis
Akşener 14 Mayıs ve 23 Haziran seçim hezimetleri akabinde partisini oturttuğu rayı şöyle tarif ediyor: “Hür ve Müstakil İYİ Parti“. Bunun ile kastı CHP’den bağımsız bir siyaset yapmak. “Ne o ne öbürü“ diyerek bir üçüncü yol açmak. Bu şekilde Erdoğan yönetimine tepkili ancak CHP’nin lokomotifi olduğu bir ittifak trenine binmek istemediği düşünülen yüz binlerce seçmene bir adres olmak.
“Hür ve müstakil“ siyasetin çare olacağı düşünülen sorunun Akşener tarafından doğru tespit edildiği söylenebilir. İYİP liderinin 6 Mart 2023’te Altılı Masa’ya tekrar oturmak zorunda kalması gösterdi ki İYİP, CHP’ye bağımlı. O gün itibariyle gerek önerilen cumhurbaşkanı adayları yönünden, gerek meram anlatmaya yarayacak medya imkanları bakımından gerekse siyasetin devamını sağlayacak belediye finansmanı ve fırsatları bakımından… İYİP gerçekten de (Akşener’in üzerinde durduğumuz bazı stratejik hataları dolayısıyla) CHP’ye bağımlı hale geldiği için o geç kalmış kopuş adımını atamadı. Dolayısıyla kimilerince dünyanın en sağlam tabanına sahip olduğu belirtilen, elinde 11 büyükşehir belediyesi tutan, (hiç değilse kendi) seçmenini şekillendirmek noktasında etkili bir medyaya müessir olan CHP’yi kurumsal muhalefet cephesinde dengeleyecek (ve aslında dengeleyerek tamamlayacak) bir İYİP dün olduğu gibi bugün de bir ihtiyaç.
Yanlış Tedavi
Kanımca sorun teşhisi son derece doğru olsa da Akşener’in önerdiği tedavi bir o kadar hatalı. Zira Akşener’e göre “hür ve müstakil“ olmak için yapılması gerekenler listesinde şunlar yer alıyor:
Kürt sorununda DEM Parti’yi gayrimeşru bir aktör olarak tanımlayarak onu hepten marjinalleştir.
Menfur terör olayları sonrasında AKP ile aynı bildirilere imza atarak iktidarı terörle mücadele politikasındaki yanlışlardan aklamaya katkı sağla.
Devletin kurucu partisi CHP’yi “teröre alan açmak” ile suçlayarak Erdoğan retoriği ile denk düş.
Yerel seçimlerde herhangi bir istisna tanımayarak, sadece birkaç ay önce cumhurbaşkanlığına aday gösterdiğin İmamoğlu ve Yavaş’a da yerelde rakip ol, onların başkanlık performanslarını eleştir.
Akşener haklı olarak seçmenin iki yumruk arasında sıkıştığını görüyor. AKP’den müşteki olup CHP’ye razı olmayan kayda değer bir kitle olduğunu doğru olarak not ediyor. Ve parlamentodaki en büyük iki siyasi partiyi de karşısına alan bir söylem geliştirerek bu kitlenin desteğini arkasına almayı hedefliyor. Ancak…
Bir siyasi tavrın doğru/isabetli olup olmadığını tayin edecek şey, teorik haklılıktan ziyade somut neticelerdir diye düşünüyorum. Varsayalım ki İYİP’in “hür ve müstakil“ politikası kısa erimli amacına ulaşsın ve büyükşehirlerde 2019’da Millet İttifakı adaylarına oy vermiş İYİP seçmeninin ezici çoğunluğu bu defa İYİP adayları arkasında toplansın. Bu durumda sonuç ne olacaktır? Kuvvetle muhtemel (ama siyasetin ve hayatın gebe olabileceği sürprizleri ve bilinmezlikleri bir an için dışlayarak) seçim, AKP’nin kilit büyükşehirleri de ele geçirmesi ile sonuçlanacaktır. Bu sonucun ise Türkiye için hayır üretmeyeceği açık. Bu durumda israf, kayırmacılık ve rant siyaseti yerelde tekrar iktidar olacak ve ayrıca merkezi iktidara meydan okuyarak onu frenlemeye aday bir yerel güç artık bulunmayacak.
Doğru Tedavi
Fikrimce Akşener’in siyasi liderlik öyküsünün devamını sağlayabilecek alternatiflerin tümü ortak bir noktada toplanıyor: İYİP’in güçlenmesi. Fakat bu fikirden anladığım, sadece yerel seçimlerde alınacak ve hiçbir somut siyasi sonuç doğurmayacak bir oy oranı değil. Daha ziyade siyasi pozisyon, medya ve finansman imkanları bakımından güçlenmek… Hedefi bu şekilde koyacak İYİP’in bu ereğe ulaşmak adına seçebileceği farklı müttefikler ve izleyebileceği değişik yollar bulunabilirdi:
CHP: Eski ortak ile tekrar masaya oturarak ve bu defa daha sert pazarlık yaparak CHP’den bir büyükşehir belediyesi almak hedeflenebilirdi mesela. Bu şekilde İYİP, icraatları ile doğrudan seçmene ulaşabilir ve ayrıca Meral Akşener dışında görünür ve güçlü bir İYİP’li ismi ülke siyasetine taşıyabilirdi.
AKP & MHP: İktidardan gelen komşuluk tekliflerine icabet etmek de bir seçenek olabilir. Ancak hem CHP’ye kaybettirip hem de iktidardan pay almayan bir tavırla değil. CHP’ye kaybettirmek pahasına İYİP’i seçmen nezdinde kuvvetlendirecek somut kazanımlar elde ederek. Örneğin Akşener ve partisinin iktidarın medya aygıtlarındaki görünürlüğünü kayda değer seviyede artırmak önemli bir kazanım olabilecektir.
İYİP’in elinde tuttuğu büyükşehirler kartını doğru oynayarak partinin önümüzdeki genel seçimlere güçlenerek girmesini sağlamak kanaatimce Türkiye’nin modernleşme sınavının bugün gerektirdiği tutumdur. Oysa bunun yerine takınılan tavır ise hangi sonuca hizmet ettiği açık, ancak karşılığında İYİP’in ne aldığı belli olmayan bir söylemden ibarettir. Üstelik söylem ve eylem arasında derin bir tutarsızlık olduğunu da görmek gerekir. Zira Akşener’in iddiası “özgür ve bağımsız” olmaktır. Oysa, affetmenin özgürleştirici gücünden dem vuran onca düşünürün sözleri akıllarda iken, eski dostlara ama en çok kendine öfkeli bir ruhun hür olduğu nasıl söylenebilir ki? Herhalde söylenemez. Herhalde Akşener hür ve müstakil olmak istese de hatalarının esiri olmuştur.
Öyle bir tutsak olmak ki, Akşener dünkü maçta yaptığı yanlış hamlelere kurulup aynı maça bugün tekrar çıkmaktadır. Oysa bugünkü maç başkadır. Elbette her oyuncu gibi Akşener de böyle davranmakta özgürdür. Fakat bu, oyunun kurallarını değiştirmez. Sahada dönen top, ancak karşı takımın kalesine girdiğinde “gol“ olur. Yoksa topu bir diğer oyuncun suratına vurursanız ancak kırmızı kart alırsınız. Ya da dünkü oyunda hata yaptığınız pozisyonu bugün mükemmelleştirseniz de bu tek başına bir şey ifade etmez. En çok yorumculardan aferin alırsınız. Bize de ne aferin lazımdır, ne kırmızı kart. Kazanmak için bize gol lazımdır.
Bu gerçeği kabul etmeden de alelade bir oyuncu olunabilir. Fakat herhalde fevkalade bir takımın kaptanı olunmaz…