Sıkça o geceyi kafamda kurarım. Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettiği, yirmi yıllık bir dönemin bittiği o gece. Milyonların derin bir oh çekeceği, coşkulu kutlamaların sabaha kadar süreceği gece...
Fakat bu defa, beni geleceğe bağlayan bu tasavvura kısa bir ara verip o gece yapılacak sokak söyleşilerini düşünürken buldum kendimi. Elinde Türk bayrağı ile marşlar söyleyen vatandaşa soruyorlar: Neler söyleyeceksiniz? Vatandaş gür bir sesle yanıtlıyor: (...)
İşte bu yanıt, adayın daha doğrusu yeni cumhurbaşkanının kim olacağına göre değişebilir. Örneğin, Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı olursa şöyle bir haykırış duyabiliriz: Seni seviyorum Ekrem Abi! ya da Bu adam bize bu mutluluğu yaşattı ya, Allah razı olsun!
Peki ya Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olursa... Benzer bir yanıt işitir miyiz? Yıllardır beklenen o ana kavuşmanın heyecanıyla ver coşkuyu deyip Seni seviyorum Bay Kemal! diyecekler illa ki çıkacaktır, biliyorum. Fakat hayal ettiğim o sahnede böyle bir yanıt duymuyorum.
Bu, hayal gücümün yetersiz kalmasından da olabilir elbette. Fakat halkın vereceği o yanıta dair öngörülerin adaylara göre değişmesi bize bir şey söylüyor diye düşünüyorum.
Şöyle ki:
Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Meral Akşener gibi karizmatik ve popüler liderler, böylesi bir konjonktürde kuvvetle muhtemel ki "beklenen kurtarıcı" olarak kabul edilecektir. E malum, alışmış kudurmuştan beterdir. Büyük liderleri kutsallaştırmak, yere göğe sığdıramamak huyumuzdur. Dolayısıyla Erdoğan'ın en kudretli paydaşı olduğu bu yenilmez görülen iktidarın en sonunda yıkılması başarısını kolaylıkla bu isimlere atfedebiliriz. Ya Kılıçdaroğlu...
Orada bir şeyler farklı olacaktır. Çünkü CHP Genel Başkanı, nam-ı diğer gençlerin demokrat amcası, toplum nezdinde büyük bir karşılığa sahip değil. Misal normalde CHP'ye oy vermeyecek olup sade Kılıçdaroğlu genel başkan olduğu için partiye destek veren bir kitle var mıdır, varsa bunlar kaç kişidir sorgulamak lazım. Hal böyleyken sandık önüne koyulduğunda seçmen Kılıçdaroğlu'nu talep etmeyecektir. Olsa olsa ona razı gelecektir. Ki bu bile birçok şey için yeterli olabilir. Ancak bu zaferin Kılıçdaroğlu'na ait olmadığı hakikaten de geniş kitlelerce görülürse, kim muzaffer kabul edilecektir? Kim bilir, belki bu defa kendimizi ve daha önemlisi birlikte hepimizi kurtarıcı olarak görürüz...
Bu, toplumun bir isim altında ve hatta o isme rağmen uzlaşması anlamına gelmez mi?
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ruhunu silkeleyip diriltmez mi?
Çözümün gelip geçici liderlerde değil bireysel çaba ve örgütlü iyilikte aranması gerektiğini bize öğretmez mi?
Bana göre tüm bu soruların yanıtı olumlu olabilir.
İsterseniz her "şerde" bir hayır arama gayreti deyin, Bay Kemal'in adaylığında bu tür küçümsenemeyecek bir kazanımın gizli olabileceği fikrindeyim.
Çaresiz kalmış bir milletin, kötünün iyisini ama bir yandan da devrim niteliğinde bir değişimi tercih etmesi 13. cumhurbaşkanının gerçekten de "herkesin cumhurbaşkanı" olmasını, yeni dönemde hakikaten de "milletin iktidarda olmasını" temin edebilir.
Sahi, Bay Kemal de bunları mı düşünmüştür?
Fotoğraf: Louis Fishman