Kavşağa Gelmeden...
Ve tüm yollar yine aynı kavşağa çıktı... Muhalefetin adayı kim olacak?
AKP iktidarı Erdoğan galibiyetlerinin tarihi olduğu kadar Erdoğan'a karşı mağlubiyetlerin tarihi oldu. Bu itibarla muhalefetin Erdoğan'ı yenmeye çalışma ve fakat yenememe konusunda 20 yıllık bir tecrübesi var. Esasen bunun (bilhassa yaklaştığımız şu dönemeçte) muhalefet için önemli bir avantaj olmasını beklersiniz. Fakat o meşhur "kim aday olacak" bestesinin kulaklarımıza bir kez daha çalınması ile yürekler tekrar hop etti.
Sebebi ise malum: Aday kim olacak sorusu ile başlayan İhsanoğlu ve İnce adaylıklarının bozgunla sonuçlanması. O zamanlar da aynı konular havada uçuşmuştu: "Sağdan bir aday belirleyelim", "Gül çatı adayı olsun", "Yok Abdüllatif Şener olsun", "Olur mu canım, CHP'den biri olsun"... İhsanoğlu sağdan bir çatı adayıydı. Çatı yıkıldı, muhalefet altında kaldı. İnce ise (kendi tabiri ile) CHP'nin has evladıydı. Olan oldu. Adam kazandı.
Bereket işlerin seyri 2019 Mart'ında değişti...
Yavaş 25 yıl sonra Ankara'yı, İmamoğlu ise 30 yıl sonra İstanbul'u (iki kere) kazandı. Doğru adayı belirlemek bu başarılarda elbette rol oynamıştı. Fakat bu galibiyetlerin alametifarikası kanımca adayların kim olduğu değildi. Burada başat unsurlar gerek ülkenin içinden geçtiği ekonomik buhran gerekse adayların arkasındaki koalisyon ile demokrasi ve mağduriyetin giderilmesi istemiydi. Millet İttifakı bu adaylar üzerinde samimi bir ortaklık kurdu. MHP'nin İhsanoğlu kampanyasına gölge etmemekten ibaret desteği karşısında, İYİ Parti'nin İstanbul İl Başkanı, CHP'li mevkidaşı ve İmamoğlu ile yakın mesai yaptı. Türk politikasında belki en makbul olan olgu da bu defa muhaliflerin yanındaydı: mağduriyet. Yavaş'ın 2014 yerel seçimlerini Gökçek'e mi yoksa trafodaki kedilere mi kaybettiği meçhuldü. Yavaş'ta onun mağrurluğu vardı. Sloganı: "Hak yerini bulacak." İmamoğlu ise koltuğa oturduktan 20 gün sonra mazbatasından oldu. Kollarını sıvadı. Yolunun uzun olduğu söyledi ve ekledi "Hak yemem, hakkımı da yedirmem."
Neticede Mart'ın sonu bahar oldu. Her şey çok güzel oldu. Veya en azından bir süreliğine böyleydi. Ancak artık memleketin bir an evvel iyileşmeye ihtiyacı var. Tüm bunları bizzat yaşayan muhalefet politikalarından ise tek bir şey bekliyoruz. Önümüzdeki şu dönemeci iyi yönetmeleri. Seçim sürecinin ilk sınavları şu zamanlar belirlemeye başladı. Ve muhalefet şimdilik ilk sınavını verememiş görünüyor.
Hem sınırlı imkânlara sahip basın hem de geniş imkânlara sahip iktidarın propaganda aygıtı "muhalefetin adayı kim olacak" sorusu üzerinde duruyor. Basının bu soruyu sorması kuşkusuz işgüzarlık değil. İktidarın propaganda makinasının bu soruyu sorması ise varlığının bir gereği zaten. Bu sorudan muhalifler lehine bir hayır çıkmayacağını bildikleri için konuyu deşiyorlar da deşiyorlar. Mesele sorunun muhalefetçe doğru cevaplanamaması. Verdikleri yanıt şu: "Adayımız belli değil", "Zamanı gelince bunlar müştereken görüşülür", "Belediye başkanlarının bir dönem daha görevlerini yapmalarında yarar görüyorum", "Ben neden olmayayım". Ne yazık ki 2019 Mart'ının miras bıraktığı ve biz seçmenlerin beklediği cevap ise bu değil. Kanaatimce isabetli yanıt şu minvalde olmalı:
Bizim tek bir adayımız yok. Biz bir ittifak olarak yönetime talibiz. "Tek adamlık" koltuğunu boşaltıp oturmak istemiyoruz. Demokrasi talep eden şu partiler olarak bir araya geldik. Göreve geldiğimizde cumhurbaşkanlığı kabinesi şu kişilerden oluşacak. İvedilikle parlamenter demokrasiye dönülecek. Ve tekrar seçime gidilecek.
Bu yüzden:
Hükümet aday kim dediğinde, muhalefet yoksulluk demeli ve ekonomi programını açıklamalı.
Hükümet aday kim diye sorduğunda, muhalefet yolsuzluk demeli ve devri sabık sözü vermeli.
Hükümet aday kim diye ısrar ettiğinde, muhalefet istibdat demeli ve özgürlük getireceğine inandırmalı.
Çünkü azizim şahıs siyasetinin panzehri ortak akıl siyaseti olacak. Çivi çiziyi ne 2014'te sökebildi ne 2018'de. Fakat 2019'da çivi yerinden çıktı. Artık duvarda sallanan "Türkiye" tahtasını indirip""""" yerine yeniden "Türkiye Cumhuriyeti" tahtasını takmanın vaktidir.
Rahmetli Birand 32. Gün belgesellerinde Türk demokrasisini bir kırata benzetiyor. Kırat şahlanıyor, dörtnala gidiyor, sendeliyor ve darbe ile düşüyor. Ve sonra kalkıyor. Fakat tüm yollar yine aynı kavşağa çıkıyor.
Bugünlerde yolların yine aynı kavşağa çıkacağından endişeliyiz. Muhalefet siyasetçileri aklıselime riayet etmeli. Bu arabayı durdurmalı. Köprüden önceki son çıkışta memleketçe bu vasıtadan inmeliyiz.
Ümit etmeye, şaşırmaya ve sürprizlere açık olmaya devam...