Şöyle bi’ düşününce, dilimizde ne kadar da çok şeyi “ip” ile açıklarız...
Sevdiğimizle kavuşmayı, mesela, iple çekeriz.
Komşuya yardıma söz verir ama sonra iş gözümüzde büyürse ipe un seriveririz.
Bazen yanlış adamın ipiyle kuyuya iner, elimize güç geçerse alimallah ipini çekeriz.
Belki de şaşırmamak lazım. Haliyle her millet elde görünürde olanla hayatı açıklamaya çalışır. Kendisi bol olanın mecazı da çok olur. Bizdeyse; ipek yetiştirme, halı dokuma, iplik ve tekstil üretme, binlerce yıllık faaliyetlerdir. Peki bir coğrafyanın ekonomik etkinliklerinde bu denli yer tutan bir nesne, oranın güncel siyasi vaziyetini anlatmakta da mahir olabilir mi? Gelin, bizim Anadolu ipliğini bir teste tabi tutalım. Son haftalardır hepimize “Noluyoruz“ dedirten gelişmeleri açıklayabiliyor mu, görelim.
Yargılama Tazyikinde İpin Ucu Kaçtı
Çeşitli yargılama mensuplarının politik baskı kurmak için kullanılması Erdoğan iktidarında yeni bir durum değil. O halde bugünkü yargılama hamlelerini farklı kılan nedir?
Bu fark, her şeyden önce muhataplarının zenginliğinde kendini gösteriyor. Mağdurlar arasında kimler yok ki? Beş yıl önceki sosyal medya paylaşımları nedeniyle halkı din ve düşmanlığa tahrik ettiği iddia edilen bir siyasi parti genel başkanı. Danışmanlık verdiği oyuncuları Gezi protestolarına katılmaya sevk ederek hükumeti ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği ileri sürülen bir menajer. Terörist başının kendi avukatı ile yaptığı bir görüşmede adı geçtiği için silahlı terör örgütü üyesi olduğu ortaya atılan bir ilçe belediye başkanı. Ve nihayet, mevcut yargılama iklimini temkinli sözlerle eleştirdiği için halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaydığı (Türkçe’siyle bilip bilmeden konuştuğu) değerlendirilen iş insanları. Bir şey açık ki; iktidar bizleri fakirleşmede eşitledikten sonra şimdi de GBT aramalarında eşitlemek üzere.
Bir de bu hamlelerin sayısı/sıklığı, eskiye nazaran belirgin bir fark gösteriyor. Her sabaha yeni bir tutuklama var mı diye uyanıyor, Cuma akşamüstü - eziyet hafta sonuna yayılsın diye - bir gözaltı işlemi yapılmasına alışırken kendimizi buluyoruz.
Gel gelelim bence en mühim fark bu eylemlerin pervazsızlığında yatıyor. İktidar ajanları neyi nasıl yaptığını ifşa etmekten sıkılmıyor. Yok delille, olmaz suçlamalar ortaya atıp hürriyet tahdit etmeyi utanmadan yol diye tutuyor. Bunu da özellikle, bir eşiğin aşıldığını dosta düşmana göstermek için kasten yapıyor.
Amaç İpleri Ele Almak
İktidarın tek bir ereği olduğu için, onun eylemlerini anlamlandırmak adına hep aynı soruyu yöneltmemiz mümkün: Bu hareket, iktidarda kalmaya nasıl hizmet edebilir?
Bu açıdan bakıldığında görülecek hedef, 14 Mayıs/23 Haziran genel seçimlerinde güç bela elde tutulan ve 31 Mart yerel seçimleri ile temelden sarılan siyasi iktidarı tahkim etmektir. Göz göre göre rayından çıkarılan ekonomiyi soğutmak için itibardan (!) tasarruf etmeyip, malum sermayeye de bedel ödetmeyince tek çare ücretli ve emekli kesimi silkeleyen bir politika takip edilmesinden sebep, iktidar bu hamleleriyle - Gezi ağzıyla - “bu ülkenin en az yüzde 50’sini evlerinde zorla tutmaya” uğraşıyor.
Siyasi psikoloji açısından ise, bir duygu (korku) hakim kılınmaya çalışılırken, bir diğeri sökülmek isteniyor: umut. Toplumsal muhalefetin yine yeniden yeşeren değişim ümitlerini mümkünse söndürmek, gidişatı idame ettirmekte elbette ki kritik.
Son olarak, kurumsal muhalefet ve onun yanına yakınına iliştirilen aktörleri “yolsuz, suça bulaşmış” kişiler olarak göstererek, muhalif tabanın genişlemesinin önünde duruluyor.
Erdoğan İpte İki Cambaz Oynatmak İstiyor
Bugün için, Erdoğan’ın oyun planının iki sac ayağı olduğu görülüyor. Biri DEM Parti üzerinde duruyor. Sözde iyi polis Devlet Bahçeli ve İmralı’nın farklı roller aldığı terör açılımı üzerinden Kürt seçmenler toplumsal muhalefet blokundan çekilmeye çalışılıyor. Acil çözüm bekleyen sorunları her türlü etnik kökenden Türk ile eşitlenmiş Kürt kökenli seçmen grubunun gündelik hayatında ne gibi iyileştirmeler yaratacağı belirsiz olan, mahcupça ifade edilen bir “ana dilde eğitim” konusu dışında hiçbir siyasi talebin kamuya dönük olarak tartışılmadığı ve MetroPOLL’ün Kasım 2024 anketine göre Bahçeli’nin çıkışına beş kişiden sadece birinin onay verdiği bu süreçte iktidar ne elde edebilecek göreceğiz.
CHP ayağında ise iktidar pişmiş aşa su katmayıp bildik oyunu tekrarlıyor: partinin içini karıştır. Eski tabanı nezdinde (varsa) kalan güveni de iyiden iyiye azalan Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden 38. Olağan Kurultay üzerinde - bu döneme ilişkin bir lügat çalışmasında yer edeceği kesin o kelimeyle - bir “şaibe” yaratılmak istenirken, diğer yandan turpun büyüğüne varmak üzere heybenin dibine uzanılıyor.
Ve tabi, muhalefetin iki güçlü oyuncusu İmamoğlu ve Yavaş arasında bir ikilik oluşturulmak isteniyor. Erdoğan’ın durduğu yerden bakıldığında, bu iki adayın (bir an için ayrı olduğunu düşünebileceğimiz olası) tabanları ne kadar birbirine düşürülür ise yarın adaylardan sadece birinin gireceği bir seçim turunda aralarındaki seçmen geçişkenliği o kadar azaltılabilir.
CHP Baskıların İpini Çekebilecek Mi?
Tüm bu saldırılara karşı CHP bir direnç hattı oluşturmak adına, derhal seçim düsturuyla seçim propagandasını başlatıyor. Daha önemlisi, bunu bir cumhurbaşkanı adayıyla somutlaştırarak yapıyor. 23 Mart (Pazar) günü CHP üyeleri sandık başına giderek tek aday olan İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını oylayacak.
Bana göre ilginç olanı, bu süreç düşünsel muhalefet içinde kabul edebileceğimiz kanaat önderlerinin yoğun eleştiri yağmuru altında gerçekleşiyor. Tetkike değer bulunabilecek iki eleştiri hattı (i) ön seçimin yanlış bir aday belirleme yöntemi olması ve (ii) CHP tarafında iki adaylı bir cumhurbaşkanlığı seçiminin riskleri üzerinde gidiyor.
İlkinden başlamak gerekirse, ön seçim için, “İmamoğlu’nun aday olacağı belli, ön seçime ne gerek var, aday bir an önce ilan edilsin“ diyenler var, “adaylık için çok erken, gündem ekonomi olmalı“ diye feveran edenler de...
Şahsen bu eleştirilerde güçlü bir zemin bulmakta zorlanıyorum. Ön seçimin olası aday belirleme yöntemleri arasında en demokratik olanı olduğu konusunda bir şüphe var mı? Kılıçdaroğlu’nun kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıkla ortaya çıkan adaylığı, bir yöntem sorunu olarak da kendini göstermemiş miydi? Peki, “bugün için hızlı hareket etmek lazım, şu karanlık devir bir bitsin hele, ön seçim aydınlık günlere kalsa da olur“ diyenler, vaat ettiği demokratik tavrı kendisi göstermeyen bir siyasi hareketin inandırıcılık sorunu hakkında ne söyleyecektir?
“Erken adaylık” değerlendirmeleri hakkında da benzer şeyler ifade edilebilir. 2023 seçimlerine herhalde her gün ekonomi konuşarak girdik. Kılıçdaroğlu günde belki birkaç kere ekonomiye dair bir video yapıp X’te paylaşıyordu. Halk TV nasıl fakirleştiğimizi, bunu bilfiil yaşayan bizlere anlattı durdu. Fakat ekonomik krize yönelik çözümleri şahsında somutlaştıracak karizmatik bir lider ve güçlü bir ekibin yokluğunda, bunlar kritik eşiği geçmeye yetmedi. Dolayısıyla Demirel’in “bize plan değil pilav lazım” dediği gibi, dertleşmeye değil derdimize çare olacak birinin arkasında toplanmaya ihtiyacımız var.
Ve nihayet, muhalefet tarafında iki güçlü ismin aynı anda aday olması ihtimali elbette görünürde “oyların bölünmesi“ riskini doğruyor. Fakat gene Altılı Masa tecrübesinden bir şey öğrendiysek, siyasette her zaman iki kere iki dört etmiyor. Yavaş ve İmamoğlu isimlerinden birini oyundan çıkardığınızda, diğerinin olası destekçileri öylece diğeri altına gelivermiyor. Unutmamalı ki, Akşener’in masadan kalktıktan sonra adaylığını koymaması ya da İnce’nin binbir baskıyla yarıştan çekilmek zorunda bırakılması “üçüncü yol”cuları Sinan Oğan gibi bir isme destek vermeye itti. Velhasıl böyle güvenilmez ve iktidarca devşirilebilecek bir isim yerine, bildiğimiz ve icabında İmamoğlu’na ikinci turda destek vereceğinden şüphe etmeyeceğimiz Yavaş’ın adaylığına karşı çalışmak, toplumsal muhalefete başarı getireceği kesin bir çözüm değildir fikrindeyim.
***
Pek çok bakımından memleketçe gene bir yol ayrımına doğru koşar adım ilerliyoruz. Üzerinde yürüdüğümüz gerim gerim gerilmiş ip ya inceldiği yerden kopacak ya da toplumsal muhalefet olarak direnip sonunda ipi göğüsleyeceğiz.
Ve ne olursa olsun unutmayacağız, velev ki ip koptu, kopan ipe sımsıkı bir düğüm atıldığında ipin en sağlam yeri artık bu düğüm olur…

