3 Adımda İktidarı Elden Kaçırma Rehberi
Tanıdık Bir Tekerrür Duygusunun Ağızda Bıraktığı Kekremsi Tat Üzerine
Hatırlar hissetmek…
Tıpkı kapatmaya üşendiğimiz telefon bildirimleri gibi, zaman zaman bilinç dünyamızdan böyle ani bildirimler alırız. Kimileyin bunlar bize bir tanıdıklık duygusu yaşatır. Ya da, içinden geçtiğimiz o duyguyu bize tanıtır.
Üstelik bu bazen çok usulca olur. Bir kafede otururken kulağa çalınan parçanın tınısını çıkartmak veya bir Eylül günü sokakta yürürken ansızın bir ürperme gelmesiyle mevsim geçişini hissetmek gibi…
İşin kaba nörobilimine bakacak olursak, herhangi bir tecrübe yaşadığımızda, beynimiz bunu içerideki sinirler arasında bir bağlantı kurarak kaydeder. Bir nevi deftere çeker. Zaman geçip bu deneyimi anımsadığımızda ise, aynı bağlantı uyarılır ve burada depolanan bilgiler çağrılır. Raftan alınırlar yani. Bir önemli kural da odur ki, bağlantı ne kadar güçlü bir şekilde kurulmuş ise anıyı hatırlamak o kadar kolay olur.
İşte tam şu sıralar iktidar-muhalefet, ya da 31 Mart seçimleri sonrasındaki daha doğru tabiri ile, AKP-CHP diyalektiğindeki gelişmeler tüm bunlara benzer bir yaşanmışlık hissi uyandırıyor diye düşünüyorum.
2019-2023 dönemine benzer sahneleri geride bırakır görünüyoruz: Sükut-u hayal yaşatmış bir genel seçim mağlubiyeti sonrasında elde edilen yerel seçim başarısı ile ümitlerin tekrar filizlenmesi, başta ekonomi gelmek üzere hemen her sahadaki olumsuz gidişat karşısında iktidarın giderek yıpranması, bunların zorunlu bir neticesi olarak muhalefetin bir “iktidar alternatifi” olmaya soyunması ancak o ikinci parti/muhalefet gömleğini bir türlü yırtamaması…
Neyse ki hafızalar daha taze. Geçtiğimiz 5 yılda CHP ne etti de ne buldu, bunu biliyoruz. İstifade etmek isteyen için kıymetli bir başaramama öyküsü var elimizde. Dolayısıyla, görünen köy kılavuz istemez denir ama, eğer gene yürünecek köy o yıllardır sıkışıp kaldığımız köy ise, o bildik yol neydi diye hatırlamak için zorlamaya gerek yok. Buyurunuz, 3 adımda iktidarı elden kaçırma rehberi:
1. Maç daha bitmeden sen maçı kazandın bil.
14 ve 28 Mayıs seçimleri bildik bazı ezberleri boşa çıkardı. Boş tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur, İstanbul’u alan Türkiye’yi alır, depremle geldi depremle gidecek…
Öte yandan iki turlu cumhurbaşkanlığı seçimleri bir gerçeği daha tüm çıplaklığıyla bize gösterdi. Seçmenin çoğunluğu, Erdoğan’a görev onayı vermedi ancak Kılıçdaroğlu’na da razı gelmedi. Görülüyor ki sorunun vahameti, seçmeni çözüm için illa ki yeni bir aktörü görevlendirmeye itmiyor. Nitekim aylar yıllar boyu anketlerde çıkagelen “-AKP’nin ekonomiyi iyi yönettiğini düşünüyor musunuz? +Hayır. -Bu sorunu kim çözer? +AKP.“ yanıtının bir manası var. Anlamı basit, muhalefetin güvenilir, ciddi, tercihe şayan bir iktidar namzedi olarak meydana çıkamaması.
Bu sebeple CHP ekonomi kötüydü, şimdi beter oldu tespitini yapıp, bekle ve kazan stratejisi ile iktidara geleceğini düşünür ise bir yanılgıya düşer. Yine…
Diyelim bu hata bir şekilde tekrarlanmadı. Meraklanmaya hacet yok (!), iktidarı kaçırmak hala mümkün. Yeter ki halkın CHP’yi bir iktidar alternatifi olarak algılamasının önüne geçilsin. Yöntem ise, şöyle:
2. Yat kalk aday tartış, tartıştır.

Herhalde toplumsal muhalefet 2019-2023 döneminin kahir ekseriyetini aday tartışarak geçirmiştir. O dönemde Meral Akşener liderliğindeki İYİP’in önerileri hilafına, Kılıçdaroğlu CHP’sinin ortak adaylık konusunu vakit erkenken netleştirmediği, dahası bu bulanıklığı bir strateji diye güttüğünü gördük. Sonuçta, tartışılan tüm adaylar ama az ama çok yıprandı, muhalefet bloku enerji kaybetti ve üzerinde uzlaşılan yanlış adayla da seçim kaybedildi.
Gel zaman git zaman, bugüne geldiğimizde de o mahur “aday kim olacak” bestesinin tekrar çalınmaya başladığını müşahede ediyoruz:
En karizmatik lider İmamoğlu, o aday olsun.
Yok, Yavaş’ın beğeni oranı daha yüksek, onun olması gerekir.
Aslında biri üzerinde siyasi yasak riski var diğeri ise has CHP’li değil. Görev onayı her gün artan Özel niye olmasın?
Ya da, şu ismi duymuş muydunuz, Kemal Kılıçdaroğlu?
Adaylık tartışması CHP’ye 2023 dönemecinde hiçbir şey getirmedi, ondan çok şey götürdü. Değişim söylemini ilk dile getiren İBB/TBB Başkanı’nın da belirttiği gibi, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklenmemeli. Görüyoruz ki aday tartışmaları CHP’nin birliği açısından başarılı geçtiği söylenebilecek Tüzük Kurultayı’nın ikinci gün konuşmalarında bile bir şekilde yer etti. Yavaş kürsüye çıktığında, bir protokol ihmalkarlığı olarak göze çarpan bir hadiseye sitem etti ve “aylardır yakılan fitne ateşine biz de [böyle] odun atmış oluyoruz” dedi.
Hülasa, CHP’nin aday tartışmalarını bir an öne dindir(e)memesi iktidarı elden kaçırması için çok kuvvetli bir yöntem olacaktır.
3. Değişim vaat et ancak kendini bulaştırma.
Bir de tabi, samimiyet meselesi var.
CHP eski genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun söylemleri ve eylemleri arasındaki birçok tutarsızlık, onun kitlelerce sosyal demokrat/Atatürkçü bir “Erdoğan” olarak algılanmasına sebep olmuş olabilir. Demokrasi sözü ver ancak parti içi rakiplerinin kurultay için imza toplamasına mani ol, gençliğin öneminden dem vur ancak 74 yaşında parti liderliğini ısrarla bırakma, kadın kotası de fakat parti listelerinde sadece 1/3 oranında kadınlara yer ver. Tüm bu tezatlar CHP’nin AKP’den farkını göstermesi önüne bir şekilde taş koydu. Seçmen bu yarım ve mahcup demokrasi vaadi karşısında, olduğu gibi görünen / göründüğü gibi olan otoriterlik yaklaşımını tercih etmeye devam etti.
Şimdi aynı sınav, değişim sözü veren CHP’nin üzerinde. Özel ve İmamoğlu “CHP değişecek, Türkiye değişecek” diyerek birinin diğerinin ön koşulu olduğunu teslim etti. Özel’in 38. Olağan Kurultay’da verdiği ön seçim, kadın kotası gibi kimi sözler bu hafta gerçekleştirilen Tüzük Kurultayı’nda bir teste tabi tutuldu. Özü itibariyle bu sözler belirli “ama ve fakat”lar ile tutuldu. Hem ilk etapta cesurca talep edilenden daha sınırlı bir normatif çerçeve yeterli olacak mı hem de her hukuki metin için geçerli olduğu gibi tüzük, demokratik bir şekilde uygulanacak mı, göreceğiz.
Ama geçmiş tecrübelerden şunu biliyoruz ki CHP, uygulamaları ile memleket sathında değişim istiyoruz ama bizi karıştırmayın der görünür ise, seçmen iktidar anahtarını vermekten kaçınacaktır.
***
Malum, insan yurttaşı olduğu yerin sadece havasına, tınısına, tadına aşina olmuyor. Hele bizim memleket gibi yorucu bir siyasi iklim varsa ortada, oranın politikasındaki çatlaklar, gürültüler gözle görülmezden önce bir şekilde duyumsanıyor.
Umalım ki kimimizin şimdilerde kapıldığı bu his, geçmiş hayal kırıkları üzerine kurulu sinir bağlantılarının tekrar uyarılmasıyla depodaki bilgilerin açığa saçılmasından ibaret olmasın. Öyle olsun ki bu his, sade bir dejavudur.
Tabi bunun için eldeki kılavuzu takip etmemek gerek…